KALEM olarak şunu gayet iyi biliyoruz ki, “anne-babasını eğitemediğiniz çocuğu da eğitemezsiniz”. Çünkü yaşanan sosyal ve iktisadi sıkıntılardan en çok çocuklar ve gençler etkileniyor. Kendilerini kötülüklere karşı koruyabilecek bir olgunluğa henüz erişmedikleri için onlara ailelerinden başka kimse yardımcı olamaz.
Fakat ailede yeterli eğitim ve kültür seviyesi yoksa, o zaman ciddi bir toplum problemi ortaya çıkıyor. Tıpkı bugün ülkemizde birçok kesimde yaşanmakta olduğu gibi… Gerçekten de bugün gençliğimiz, ciddi bir bunalımın içinde bulunuyor. Uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklar, intiharlar, evden kaçmalar, köprü altı çocukları, sokak çocukları, tinerciler, küçük yaşlara kadar inen fuhuş olayları, inanılmaz bir hızla tırmanıyor.
Elbette bu hadiselerin, ekonomik ve sosyal bir çok boyutları ve sebepler bulunmakta. Bunların bir tanesi ve belki de en önemlisi, toplumsal dokumuzda ve aile yapımızda son yıllarda çeşitli tesirlerle meydana gelen hızlı değişiklikler ve bu değişimin yarattığı kültür şokudur.
Dünyada teknoloji alanında ve iletişim araçlarında görülen çok hızlı değişimin de etkisiyle aile yapımız öyle farklılaştı ki; maalesef bizler anne-baba olarak “çocuklarımızla nasıl iletişim kuracağımızı, onlarla ilişkilerde nerede duracağımızı, nasıl davranacağımızı, hangi taleplerini kabul edeceğimizi, hangisini etmeyeceğimizi, disiplinin ne olduğunu, ödül ve cezanın yerini ve ne zaman verilmesi gerektiğini” bilemez olduk.
Eğitimde “cezanın, çocuğu sevdiği bir şeyden uzaklaştırıp sevmediğine yaklaştırmak” biçiminde uygulanmasının doğru olduğunu, “mükafatın ise, etkili olabilmesi için, olağan bir takım faaliyet veya başarılarda değil, ancak olağanüstü başarılarda verilmesi” gerektiğini tam bilemediğimizden, her şeyi birbirine karıştırdık ve tabir yerindeyse, çoğu zaman kaş yaparken göz çıkardık ve maalesef, çocuklarımızı istemeden perişan ettik.
Öte yandan, aile içinde “anne-baba arasındaki ilişkilerin, karı-koca ilişkilerinin nasıl olacağı, anne-babaların çocuklarına nasıl örnek olmaları gerektiği” gibi konularda da ölçüyü kaybettik. Bu ölçü kaybolunca, davranışlarımızda tamamen anlık hislerimiz etkili olmaya başladı ve bu sebeple, ailede dayanışma, sorumluluk ve görev paylaşımı gibi fonksiyonların yerine getirilmesinde ölçüsüzlük hakim oldu.
İşte bu yüzdendir ki bizler de çocuklarımızla ilişkilerde, kimi zaman merhametimizin galebe çalması neticesinde, ya onu tamamen serbest bırakıp her istediğini yerine getiriyoruz ve böylece onu mutlu edeceğimiz zannediyoruz veya kimi zaman da tam tersine, çocuğumuzu “koruma” adına onu çok fazla sıkıp kendimize karşı istemeden bir tepki oluşturuyoruz ve giderek aile içinde bir zıtlaşmaya, sertleşmeye yol açıyoruz.
Tabii her iki durumda da sonuç “mutsuzluk ve dengesizlik” oluyor ve ortaya kısır döngü neticesinde, çocuk aradığı mutluluğu ve dengeyi bir türlü bulamıyor. Meselâ, serbestlik tanıyıp her talebini karşıladığınızda, “iradesi” gelişmiyor. Bir isteği yerine gelmediğinde mutsuz oluyor, gerginleşiyor, yaygın deyimiyle “bunalıma giriyor”. En kötüsü ise, evden ve aileden kopabiliyor, saldırganlaşabiliyor, hem kendisine hem ailesine ve hem de çevresine zarar verebiliyor.
Kolay elde etmeye alıştırıldığı için en küçük olumsuzluğa bile tahammül gösteremiyor, zorluklara katlanmasını bilemiyor, kendisinde güvenemiyor, mücadele edemiyor. Dahası, bencil oluyor; paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma gibi duyguları tanımadığı için bilemiyor. Ve sonuçta sıkıntıya düşüyor ve bunalımdan bunalıma sürükleniyor.
KALEM’in eğitim felsefesine ve şirket kültürüne göre, bir insanın üç yerini tam ve en iyi biçimde doyurmak gerekiyor: midesi, kalbi ve kafası… Bir kimse duyguları ve entelektüel yönüyle iyi eğitilirse “başarılı” olur. Ancak iradesi eğitilip duyguları zayıf kalırsa bu defa da “zalim” olur.
Duygusal yönü eğitilip iradesi geliştirilemezse o zaman da “dayanıksız, zayıf ve iradesiz” olur. Bilgi yönünden gelişip duyguları ve iradesi zayıf olursa “icraat adamı” olamaz, iş üretemez, kararsız olur ve hiçbir işte başarı gösteremez.
Öyleyse çocuklarımızı iradelerini de geliştirerek eğitmek zorundayız. Çünkü bir insan duyguları ve zekâsı iyi yönde eğitilmişse, sevgi, şefkat, merhamet, fedakârlık gibi duyguları öğrenmişse, paylaşmayı, yardımlaşmayı, feragat etmeyi biliyorsa o zaman gerçek bir insan olur.
Ve bu da yetmez; eğitime etki eden en önemli faktörlerden birisi “çevre” olduğundan çocuğumuzun arkadaş çevresini de iyi bilmemiz gerekir. Çünkü özellikle buluğ çağından itibaren çocuğun üzerinde aileden çok arkadaş grubunun tesirli olduğu bir gerçek.
Diğer taraftan bu çerçevede, kendi arkadaş çevremizi ve komşularımızı da çocuklarımızın geleceğini düşünerek, seçmemiz şarttır. İşte bu yüzden çocuklarımızın iyi yetişmesini istiyorsak, her şeyden önce biz kendimiz iyi bir çevrede, iyi insanların bulunduğu apartmanlarda oturmayı tercih etmeli, iyi insanlarla komşuluk ve dostluk yapmalı ve çocuklarımızı da bu ailelerin çocuklarının gittikleri okullara göndermeliyiz.
Özetle, sadece okulda yapılan eğitim faaliyeti ne kadar kaliteli ve vasıflı olursa olsun, “örnek insan” yetiştirmek için tek başına yeterli olmaz. Bu konuda en önemli görev ailelere düşmektedir.
İşte KALEM’deki ayda bir yapılan Ana-Baba Okulu seminerleri ailelerimizi bu konularda bilgilendirmek amacıyla düzenlenmekte ve konunun önem ve ciddiyeti dolayısıyla da bütün velilerimizin katılmaları zorunlu tutulmaktadır.
Sınıf öğretmenlerimiz vasıtasıyla velilerimizle birebir temas kurarak onları eşleriyle birlikte mutlaka, üniversitelerden getirdiğimiz akademisyen ve eğitimcilerin çok değerli bilgiler verdiği bu seminerlerimize katılmaları için elimizdeki bütün imkânları kullanmakta ve her türlü gayreti göstermekteyiz.
Çünkü velilerimizin de eğitim-öğretim faaliyetlerine katılmaları, okula ve öğretmene destek olmaları, gerek kendi aile içi ilişkilerinde, gerekse çevre ve komşu seçiminde titiz olmalarının, evlatlarımızın olabildiğince eksiksiz yetişmelerinde ne kadar önemli olduğunu gayet iyi biliyoruz.
İşte bunun için de her ay, bu konuların teferruatlarıyla velilerimize anlatıldığı, gerek eğitim öğretim, gerek aile içi iletişim ve gerekse çocuk ve gençlik psikolojisi, ergenlik dönemi problemleri gibi bütün anne-babaları yakından ilgilendiren ciddi sorunların tartışıldığı, velilerden gelen soruların cevaplandırıldığı Ana-Baba Okulu Seminerleri yapmaktayız.
Çok verimli ve renkli geçen bu seminerlerde velilerimiz kendi tecrübelerini, birikimlerini ve sorunlarını hem uzmanlarla hem birbirleriyle paylaşma, problemlerine çözüm bulma, çocuklarının öğretmenleriyle görüşme ve diğer velilerle kaynaşma imkanını buluyorlar.
Bu güzel buluşmanın düzenlenmesinde okul idaresi ile işbirliği içinde olan Okul Aile Birliğimiz de her seminer vesilesiyle bir gıda kermesi yaparak hanımlarımızın evden getirdikleri el yapımı nefis yiyeceklerle burslu okuyan çocuklarımızın eğitimine küçük ama değerli bir katkı sağlıyorlar.